EV KADINININ BEDENSEL ZARARA UĞRAMASI DURUMUNDA TAZMİNAT HESABI

 

Ev kadını yönünden zararın saptanmasında yaÅŸam süresi gözönüne alınmalıdır. Evinin hizmeti yönünden çalışma gücündeki kaybın yaÅŸam süresince devam edeceÄŸinin kabulü gerekir.

(19.HD. 14.10.1993,  7605-6582)

 

Ev kadını trafik olayı nedeniyle yaralanmıştır. Bu yaralanma sonucu istenen tazminat, ev kadınının ölüm tarihine kadar çalışacağıkabul edilerek hesaplanmalıdır.

(11. HD. 27.06.1996,  3356-4735)

Davacının emeklilik yaşından baÅŸlayarak yaÅŸam süresi sonuna kadar geçecek pasif dönem içinde “ev kadını” olarak yaÅŸamını sürdüreceÄŸi ve sakatlığı oranında fazla güç harcayacağı kabul edilerek asgari ücret baz alınmak suretiyle pasif dönem zararının uzman bilirkiÅŸiye hesaplatılması gerekir.

(19. HD. 03.10.1995,  1076-7783)

 

Ev kadını olan davacının, normal yaÅŸama süresince, ev iÅŸlerini ve hizmetlerini yürütürken, beden gücündeki eksilme nedeniyle fazla efor sarfetmesi karşılığı olarak maddi tazminat ödetilmesine hak kazandığı kabul edilmelidir. (15.HD. 20.10.1975,  3787-4103)

 

TAZMİNAT HESAPLARINDA VERGİ KAYITLARININ GERÇEK KAZANÇLARI YANSITMAYACAĞINA İLİŞKİN YARGITAY KARARLARI

Vergi kamu düzeni ile ilgili olup, davacının gelirini düşük göstermesi veya gerçeğe aykırı beyanname vermesi vergi mevzuatını ilgilendirir, kazanç kaybının hesabında dikkate alınmaz.

Mahkemece, her ne kadar vergi beyanı esas alınmak suretiyle yazılı olduÄŸu ÅŸekilde hüküm tesis edilmiÅŸ ise de, vergi kamu düzeni ile ilgili olup, davacının gelirini düşük göstermesi veya gerçeÄŸe aykırı beyanname vermesi vergi mevzuatını ilgilendirir; kazanç kaybının hesaplanmasında esas alınamaz. YerleÅŸmiÅŸ Yargıtay İçtihatları da bu doÄŸrultudadır. Bu durumda, mahkemece BK’nun 43.maddesi de gözetilmek suretiyle davacının kazanç kaybı yönünden gerçek zararının saptanarak  ona göre hüküm kurulması gerekir.

(11.HD.27.06.1986, 3111-3213) (Yasa H.D.1986/8-1106,no:374)

 

Davacıların vergi yükümlüsü olarak tuttukları defterler ve vergi beyannamelerinde gösterdikleri kazançların zarar hesabında esas alınması  ve davacıların oradaki beyanlarıyla baÄŸlı sayılarak zararın hesabı, tazminat hukuku ilkeleriyle baÄŸdaÅŸtırılamaz.

Mahkemece, davacıların defter ve vergi beyannameleri incelenerek ve ticari defterlerine yansıtılan kazançlar esas alınarak kazanç kaybı ile faizinin tahsiline ve fazla istemin reddine karar verilmiştir. Oysa, davacıların vergi yükümlüsü olarak tuttukları defter ve verdikleri vergi beyannamelerinde gösterdikleri kazançların zarar hesabına esas alınması ve davacıların oradaki beyanlarıyla bağlı sayılarak zararın hesabı, tazminat hukuku ilkeleriyle bağdaştırılamaz. Kazanç vergisine ilişkin bu belgeler, üçüncü kişi durumundaki Vergi Dairesine karşı hazırlanmıştır. Hal böyle olunca, vergi mevzuatını ilgilendiren bu belgelerdeki açıklamalar, zarar hesabında gözetilebilecek delil olabilir, ancak bağlayıcı nitelikte kabul edilemez.

Mahkemece yapılacak iÅŸ, davacıların gerçek kazançlarına ait delillerini toplayıp sonucuna göre bir karar vermekten ibarettir.

(HGK. 21.03.1990, 4-67 E. 197 K.)

 

Vergi mevzuatını ilgilendiren belgelerdeki açıklamalar, zarar hesabında gözetilebilecek kanıt olabilir, ancak  baÄŸlayıcı nitelikte kabul edilemez.

Davacıların vergi yükümlüsü olarak tuttukları defter ve verdikleri  vergi beyannamelerinde gösterdikleri kazançların  zarar hesabında esas alınması ve davacıların oradaki beyanlarıyla baÄŸlı sayılarak zararın hesabı, tazminat hukuku ilkeleriyle baÄŸdaÅŸtırılamaz. Kazanç vergisine iliÅŸkin bu belgeler, Vergi Dairesine karşı hazırlanmış olup, vergi daireleri üçüncü kiÅŸi durumundadır. Hal böyle olunca, vergi mevzuatını ilgilendiren bu belgelerdeki açıklamalar, zarar hesabında gözetilebilecek delil olabilir, ancak baÄŸlayıcı nitelikte kabul edilemez.

Açıklanan esaslar gözetilmeksizin yukarda yazılı olduÄŸu ÅŸekilde kazanç kaybına iliÅŸkin bilirkiÅŸi raporuna göre kazanç kaybı  hakkında hüküm kurulmuÅŸ olması bozmayı gerektirmiÅŸtir. Mahkemece yapılacak iÅŸ, davacıların gerçek kazanç kayıplarına ait delillerini toplayıpsonucuna göre karar vermekten ibarettir.

(4.HD.29.05.1989, 662-4892) (YKD.1989/11-1554)

Kazanç kaybının tespitinde, davacının vergi beyannamesinin esas alınması isabetsizdir.

Davacı, davalıya ait kamyonun tam kusurlu olarak çarpması sonucu, kamyonunda meydana gelen hasar ve zarar bedelini faiziyle birlikte istemiÅŸtir. Mahkemece alınan bilirkiÅŸi raporu ve davalının yıllık vergi beyanı esas alınarak  tazminata hükmedilmiÅŸtir. Davacı, hasar bedeli ile birlikte kazanç kaybı sebebiyle uÄŸradığı zararın dahi hüküm altına alınmasını dava etmiÅŸ olmasına göre, mahkemece aracın cinsi, modeli, tonajı vs. özellikleri gözönünde tutularak iÅŸten kalma nedeniyle uÄŸranılan gerçek zararın neden ibaret olduÄŸunun tesbitinde zorunluluk vardır. Zira kusurlu davranışı ile zarara sebebiyet veren kimse haksız fiilin diÄŸer öğelerinin de mevcut olması halinde karşı tarafın bu yüzden uÄŸradığı zararın tamamını ödemekle yükümlüdür. Bu zarar, malvarlığının eksilmesi ÅŸeklinde gerçekleÅŸebileceÄŸi gibi, malvarlığının çoÄŸalmasına engel olunması ÅŸeklinde de gerçekleÅŸebilir. Fakat her halde kusurlu olan kiÅŸinin gerçek zarardan sorumlu tutulması gerekir.

İnceleme konusu olan bu davada, hasar gören aracın yirmi gün  devam edecek onarım süresi içerisinde iÅŸletilemeyeceÄŸi ve bu yüzden davacının kazanç kaybı olacağı bilirkiÅŸi aracılığıyla tespit edilmiÅŸ bulunmasına göre, gerçeÄŸi yansıtan bu rapordaki miktar esas alınmayarak vergi beyannamesindeki miktar üzerinden karar verilmesi doÄŸru deÄŸildir. Yukardan beri açıklanan hususlar bozma sebebi sayıldığından , davacı vekilinin temyiz isteminin kabulü gerekmiÅŸtir.

(11.HD.09.02.1984, 306-653) (İKİD.1984/7-2723)

 

Mahkemece zararın hesaplanmasında gözönünde tutulacak kazanç, vergi kayıtlarıyla baÄŸlı kalmaksızın, tanık ifadeleri  de gözönünde tutularak tayın ve tespit edilmelidir.

Mahkemece, olayda hayatını kaybeden Ali Çakaldere’nin bilirkişi tarafından asgari ücret üzerinden yapılan gelir hesabı dikkate alınarak, davacıların destekten yoksun kaldıkları zarara hükmedildiği anlaşılmaktadır. Oysa dinlenen tanıklar ölenin sağlığında seyyar satıcılık yaptığını belirterek gerçeğe yakın geliri hususunda beyanda bulunmuşlardır. Mahkemece bu yönler dikkate alınarak, olayda hayatını kaybeden Ali Çakaldere’nin kaybından dolayı davacıların destek zararları konusunda bilirkişiden ek rapor alınması gerekirken, bu yönün düşünülmemiş olması doğru görülmemiştir.

(19.HD.09.03.1995, 94/7459-95/2055)[1]

 

BEDENSEL ZARARLARDA ZAMANAÅžIMININ BAÅžLANGICI YARGITAY KARARLARI

I-    ZAMANAÅžIMININ, KESİN RAPORUN ÖĞRENİLDİĞİ TARİHTEN

İŞLEMEYE BAŞLAYACAĞINA İLİŞKİN KARARLAR

 

İşgöremezlik durumu kaza tarihinde değil, kesin raporla öğrenilir. Bu nedenle zamanaşımının kesin raporun alındığı tarihten başlatılması gerekir.

Tren kazasında yaralanan ve sakat kalan kiÅŸi sürekli iÅŸgöremezlik  durumunu, kaza tarihinde deÄŸil, ancak kesin raporunverilmesinden sonra öğrenilebilir. Bu nedenle BK. 60. maddesinin uygulanmasında zamanaşımının, sürekli iÅŸgücü kaybının öğrenildiÄŸi, yani“kesin raporun alındığı” tarihten baÅŸlatılması gerekir. Zararın niteliÄŸi ve kapsamı anlaşılmadan mutlaka kazanın olduÄŸu tarihten bir yıl içinde dava açılması gerektiÄŸi yolundaki görüş, BK 60. maddesinin â€œzararı öğrenme kavramı”na uygun düşmez. Aynı kanunun 46. maddesi, zarar göreni kollayan hükümleri içerir. Bu maddeden, zarar göreni  korumayan bir anlam çıkarılarak, zarar görenin zararının nitelik ve kapsamını öğrenmeden dahi dava açmak olanağı bulunduÄŸunu ileri sürmek ve zamanaşımının gerçekleÅŸtiÄŸini söylemek doÄŸru deÄŸildir.

HGK.28.10.1959  E.1959/4-62  K.1959/49  K.

 

Zamanaşımının başlangıcı, davacının sakat kaldığını öğrendiği tarihtir.

Sürenin baÅŸlangıcı, zarar görenin iyi olmayacak derecede sakat kaldığını öğrendiÄŸi tarihtir. Bu gibi hallerde, kazanın meydana geldiÄŸi tarihte zarar görenin zararı öğrenmiÅŸ bulunduÄŸunu kabul ve farz etmek isabetli sayılamaz.

4.HD.17.04.1958,  10466/2440

 

Davacının saÄŸlık kurulu raporunu almadan önce bir tazminat davası açması mümkün deÄŸildir. Çünkü (bu raporlardan) davacıda tespit olunan cismani zararın niteliÄŸi ile gerçek kapsamının öğrenildiÄŸi  (rapor tarihi)  zamanaşımının  baÅŸlangıcına esas tutulması gereken bir tarihtir.

Davacı,  trafik  olayı sonunda cismani zarar uÄŸradığını, ancak bu zararın nitelik ve kapsamının henüz  belirlenemediÄŸini, esasen zararının devamlı bir geliÅŸim gösterdiÄŸini ileri sürmek suretiyle fazlaya iliÅŸkin talep hakkını saklı tutarak ÅŸimdilik kaydıyla 50.000 TL. maddi tazminat istemiÅŸtir. Bu davanın devamı sırasında davacı Ankara Numune Hastanesi Bevliye servisinde 8.7.1975  günü muayene olmuÅŸ, daha sonra 21.7.1975 gününde Ortopedi mütehassısı ve 22.7.1975 ile 3.3.1976 günlerinde de NöroÅŸirurji mütehassısı tarafından ayrı ayrı muayene edilmiÅŸ ve üç ayrı araz sonucu meydana gelen beden gücü kaybı ile her bir arızanın çalışma güç ve süresine etkisi tespit olunmuÅŸtur. Nihayet davacı Ankara Numune Hastanesi SaÄŸlık Kurulu’na sevk edilmiÅŸ ve bu kurul tarafından verilen 26.10.1977 gün 21760 sayılı raporda ise (davacının uÄŸradığı cismani zararın kendisinin %83 oranında beden gücünü kaybetmesine sebebiyet verdiÄŸi) bildirilmiÅŸtir. Görülüyor ki davacının SaÄŸlık Kurulu Raporu almadan önce bir tazminat davası açması esasen mümkün deÄŸildir. Çünkü bu raporlardan davacıda tespit olunan cismani zararın bir geliÅŸim gösterdiÄŸi açıkça anlaşılmaktadır. O halde zararın niteliÄŸi ile gerçek kapsamının öğrenildiÄŸi 26.10.1977 tarihi zamanaşımının baÅŸlangıcına esas tutulması gereken bir tarihtir. Bu tarihten itibaren (eski) Trafik Yasası’nın 50. maddesinde (yeni yasa m.109) öngörülen zamanaşımı dolmadan 1.6.1978 gününde açılan bu davanın esasının incelenmesi gerekirken bu yön gözetilmeksizin ikinci davanın zamanaşımından reddedilmiÅŸ olması bozmayı gerektirir. (Uygur, Borçlar K.C. I., sf. 966)

4.HD.13.05.1980,  3493-6206


Sağlık Kurulu tarafından verilen raporla bedensel zarar belirlenmiş olup, kesin rapor tarihinden başlayarak yasal süre geçmeden açılan davada zamanaşımından söz etmek mümkün değildir.

SaÄŸlık Kurulu tarafından verilen 18.07.1978 günlü raporla davacının %29 beden gücünü kaybettiÄŸi kesinlikle tespit edilmiÅŸ bulunmaktadır. Dosyada mevcut bütün raporların incelenmesinden de anlaşılacağı üzere, davacının bedensel zararı 18.07.1978 günün kadar devamlı bir geliÅŸim göstermiÅŸ ve ancak bu rapor tarihinde bedensel zarar kesinlikle belirlenebilmiÅŸtir. Bu bakımdan davacının kesin rapor tarihinden itibaren iki yıl geçmeden açtığı bu davada zamanaşımından söz etmek mümkün deÄŸildir. O halde mahkemece de benimsenen bu olgular karşısında iÅŸin esası incelenerek hüküm kurulması ancak anılan nedenlerle ve sonucu bakımından doÄŸrudur. Ödetme kararı mahkemenin dayandığı kanıtlara göre yerindedir ve bu bakımdan onanmalıdır. (Yasa HD. 1981/6-813 , no:194)

4.HD.27.3.1981,  996-4000

 

Zamanaşımı, zararın tamamen ortaya çıktığı tarihte başlar.

Davacı % 10.1 oranında beden gücü kaybı sebebiyle uÄŸradığı zararının tazminini talep etmiÅŸ,Mahkemece talep gibi veirelen karar Dairemizin 7.5.1984 günlü kararıyla zamanaşımının gerçekleÅŸtiÄŸinden bahisle bozulmuÅŸtur. Bu davada zamanaşımı süresinin baÅŸlangıç noktasının ne olduÄŸu uyuÅŸmazlık konusunu teÅŸkil etmektedir. Gerçekten yerleÅŸmiÅŸ bilimsel ve yargısal içtihatlara göre zarar, tamamen ortaya çıktığı anda ancak gerçekleÅŸmiÅŸ sayılabilir. Borçlar Kanunu’nun 60.maddesine göre  zamanaşımının baÅŸlayabilmesi için zararı ve faili öğrenme önem taşıdığından, olayımızda zararın gerçekleÅŸme anı belirlenmelidir.

Olay 31.7.1975 günü meydana gelmiÅŸtir. 26.8.1975 günlü raporda davacıda parçalı kırık tespit edildiÄŸi, bir buçuk ay sonra tekrar kontrolü gerektiÄŸi bildirilmiÅŸ, 17.10.1975 günlü raporda ise tekrar bir ay sonra kontrol gerektiÄŸi tespit olunmuÅŸtur. Her ne kadar 9.12.1976 günlü raporda davacının bir ay iÅŸ ve gücünden kaldığı, altı haftada iyileÅŸtiÄŸi bildirilmiÅŸ ise de gerçek durum olan %10.1 beden gücü kayıp oranı  4.7.1977 tarihinde tespit olunmuÅŸtur. Dava ise 29.8.1978 tarihinde açılmış olduÄŸundan zamanaşımı gerçekleÅŸmemiÅŸtir. (Uygur,sf.967)

4.HD.07.05.1984,  67-662

Henüz kesin rapor alınmadan çalışma gücünün kaybı ya da azalmasına ilişkin istem saklı tutularak açılan davada davanın içeriğine aykırı bir yorum yoluyla hüküm kurulamaz.

Davacı tarafından 6.8.1980 tarihli dilekçeyle açılan davada (henüz kesin rapor alınamadığı için Ã§alışma gücünün kaybı ve azalmasına iliÅŸkin istek saklı tutularak) sadece çalışamayıp yattığı günlere iliÅŸkin maddi tazminat, tedavi giderleri ve manevi tazminat istenmiÅŸtir. Mahkemenin, dava dilekçesinin içeriÄŸine aykırı olarak yorumlayıp yazılı ÅŸekilde hüküm kurmasında isabet bulunmamaktadır. Yapılacak iÅŸ, çalışma gücünün azalmasından kaynaklanan ve iktisadi geleceÄŸin ihlalinden doÄŸan zarara iliÅŸkin tazminat davasına ait tarafların iddia ve savunmalarını inceleyip sonucuna göre karar vermekten ibarettir. (Yasa HD.1988/2-238 , no:119)

4.HD.15.09.1987,  2459-6366

 

Vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan zararlarda zamanaşımı süresi kesin teşhisten, özellikle sürekli sakatlığa ilişkin kesin raporun öğrenilmesinden sonra işlemeye başlar.

Borçlar Kanununun 60. maddesinin birinci fıkrasında öngörülen bir yıllık zamanaşımı süresi, zararın ve tazmin yükümlüsü kişinin öğrenildiği tarihten işlemeye başlar. O halde, bir yıllık sürenin işlemeye başlaması için, herşeyden önce zarar görenin, zarar verici fiil ve olayı değil zararı öğrenmesi gereklidir. Vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan zarar, ancak bakım ve tedavi sonucunda düzenlenen hekim raporuyla belirli bir açıklığa kavuşur. Zararın mahiyet ve şumulü anlaşılmadan mutlaka haksız eylem tarihinden itibaren bir yıl içinde dava açılması gerektiği yolunda bir görüş, Borçlar Kanunu’nun 60.maddesinin “zararı öğrenme” kavramına uygun düşmez. Bu nedenledir ki, İsviçre Federal Mahkemesi gibi Yargıtay da, vücut bütünlüğünün ihlalinden doğan zararlarda bir yıllık zamanaşımı süresinin ancak kesin teşhisten, özellikle sürekli sakatlığa ilişkin kesin raporun öğrenilmesinden sonra işlemeye başlayacağını kabul etmektedir. (Prof.Dr.İsmet Sungurbey, Medeni Hukuk Sorunları C.4,sf.415 vd.,Yargıtay HGK. 20.10.1959 gün ve 4/61-59 sayılı kararı; BGE “İsviçre Federal Mahkemesi Kararları,Nesmi Külliyat, C.89,II,sf.415, BGE.89.11.402)

Davaya konu olayda, küçük S.A., 01.07.1985 günü vuku bulan haksız eylem sonucunda sol gözünden yaralanmış ve uzun süren tedavi ve ameliyatlara raÄŸmen uzuv tatili sonucunu doÄŸuracak bir zarara uÄŸramıştır. Doktr raporları dosyaya sunulmuÅŸ; Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Göz Hastalıkları günlü tedavi kaydında davacının 05.09.1986 tarihinde ameliyat edildiÄŸi ve kontrol kaydıyla taburcu olduÄŸu yazılıdır. DiÄŸer bir raporda da sol gözüre 20.02.1987’de kolman ameliyatı yapıldığı belirtilmektedir. Görüldüğü  üzere davanın, doktor raporları ile belli bir açıklığa kavuÅŸması ve “uzuv tatili”nin öğrenilmesi üzerine bir yıllık süre zamanaşımı süresi geçmeden 29.06.1987 gününde açıldığı anlaşılmaktadır.

Mahkemece açıklanan maddi ve hukuki olgular gözetilmeden, Medeni Kanun 320.maddesi uyarınca açılan davanın zamanaşımı nedeniyle reddedilmiş olması yasaya aykırı olup bozmayı gerektirir. (Uygur,sf.966)

4.HD.07.02.1989,  11103-1026

 

Bedensel bütünlüğün bozulmasına ilişkin dava konusu zarar, Adli Tıp Kurumu kesin raporunun okunduğu oturum gününde öğrenilmiş olacağından, zamanaşımı süresi de bu tarihten başlayacaktır.

Davacı, 09.10.1994 tarihinde davalı Carrefour Ticret Merkezi A.Ş.’den satın aldığı dört adet soda şişesinden bir tanesinin patlaması sonucu bir gözünün göremez hale geldiğini, öne sürerek mağazayı ve soda üreticisi firmayı dava ederek maddi ve manevi tazminat istemiştir. Davalılar soda şişesinin patlamasının davacının kusurundan ileri geldiğini, kendilerine bir kusur yüklenemeyeceğini, istenen tazminat tutarının fazla olduğunu, birleşen davada zamanaşımı süresinin geçtiğini ileri sürerek davanın reddini istemişlerdir.

Davacının olayı ve sorumluları önceden bilmesine karşın, beden bütünlüğünün bozulmasına ilişkin davaya konu olan zararını, Adli Tıp Kurumu’nun kesin raporunun okunduğu oturum gününde öğrenmiş olduğunun kabulü gerekir. Zamanaşımı süresi de bu tarihten işlemeye başlayacaktır. (İBD, 2000/1-2-3, sf. 268)

13.HD.02.03.1998,   10172-1882

 

 

II- SÜREKLİ İŞGÖREMEZLİK ORANINDA HER ARTIŞ YENİ BİR OLGU,

YENİ BİR DAVA KONUSUDUR.

 

HER BİRİNİN ÖĞRENME GÜNÜNDEN BAŞLAYARAK YERİ BİR

ZAMANAÅžIMI  İŞLEMEYE BAÅžLAR.

 

 

Meslek hastalığı nedeniyle maluliyet derecesinin her artış kaydedişi, zararların istenmesine ilişkin yeni bir zamanaşımı süresine tabi, yeni bir olgudur. Her maluliyet derecesinin zamanaşımı, bu derecenin kesinleştiği tarihten başlar.

Davacının meslek hastalığının ilk tespit tarihi 29.6.1956 ise de, bu tarihte maluliyet derecesi belli değildir. Maluliyet derecesinin her artış kaydedişi zararların istenmesine ilişkin yeni bir zamanaşımına tabi olacak yeni bir olgudur. Ve her maluliyet derecesine ait zamanaşımının başlangıç tarihi bu derecenin kesinleştiği tarihtir. Davacının işgöremezlik derecesi 16.6.1958 tarihinde saptanmış ve dava 15.8.1966 tarihinde açılmıştır. Kuşkusuz dava tarihinden geriye doğru 10 yıl dışında maluliyet derecesi belli ise uğranılan zararlara ilişkin dava kesimi zamanaşımına uğrar. Ancak olayda %40 maluliyet derecesine ilişkin rapor tarihinden dava tarihine kadar (10) yıl geçmediğinden zamanaşımından söz edilemez.

HGK 21.09.1977,   E.1976/10-2004   K.1977/739 (YKD 1978/6-874)

 

 

Maluliyet artışı nedeniyle, olaydan (13) yıl sonra  açılan tazminat davasına iliÅŸkin zamanaşımı, bu maluliyetin artışının öğrenilmesiyle baÅŸlar.

Trende yolculuk yaparken 5.1.1979 günü kaza geçirip yaralanan davacının maluliyet oranı %37 olarak saptanmış; bu oran üzerinden açılan dava sonuçlandıktan sonra, davacı maluliyet oranında yükselme olduğu savı ile yeni bir dava açmış ve bu dava Adli Tıp Kurumu’nun 25.11.1992 tarihli raporu ile belirlenen %43.2 artan maluliyet oranına dayandırılmıştır.

Davacının maluliyet oranındaki artışın önceki olaya bağlı ve fakat 25.11.1992 tarihli raporla ortaya çıktığı anlaşılmasına göre, bu ek maluliyet artışından doğan zararın da bu tarihte öğrenildiğinin kabulü ve buna bağlı tazminat davası zamanaşımının da bu tarihten itibaren başlatılması gerekir. Nitekim, doktrinde de zarar görenin sağlık durumunun, daha sonra kötüleşmesi halinde bundan doğan zararın bağımsız olarak ele alınacağı ve bu yeni zarar için yeni bir zamanaşımı süresinin işlemeye başlayacağı kabul edilmektedir ( Bkz. Prof. Dr. F. Eren, Borçlar Hukuku Genel Hükümler, Cilt: 2, Sh. 433 ve orada atıfta bulunulan yerli ve yabancı yazarlar ).

O halde, yukarıda açıklamalara göre davalı vekilinin zamanaşımına yönelik temyiz itirazları varit olmadığı gibi, dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere ve delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davalı vekilinin bütün temyiz itirazları yerinde değildir.

Yukarıda açıklanan nedenlerden dolayı davalı vekilinin bütün temyiz itirazlarının reddiyle usul ve kanuna uygun bulunan hükmün onanmasına 21.2.1994 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi. (YKD. 1994/7-1099)

11.HD.21.02.1994,  E.1993/6410 - K.1994/1301

 

Daha önce tazminat davasına konu edilip kesinleşen maluliyet oranının, giderek yükselmesinden dolayı artan maluliyet nedeniyle manevi tazminat istenmesi halinde, meslekte kazanma gücü kayıp oranının ulaştığı tarihin belirlenmesi ve sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir.

Dava %16.19 fark maluliyet için manevi tazminat istemine iliÅŸkindir. Davacının meslekte kazanma güç kaybı oranı daha önce %23.5 olarak saptanmış ve bu oran üzerinden açılan maddi ve manevi tazminat davası hüküm altına alınıp kesinleÅŸtikten sonra, iÅŸgöremezlik oranının %39.24’e çıkması üzerine yeni bir dava ile manevi  tazminat istenmiÅŸtir. Bu durumda yapılacak iÅŸ, sürekli iÅŸgöremezlik oranında artma tarihinin hiçbir kuÅŸku ve duraksamaya yer vermeksizin saÄŸlıklı bir ÅŸekilde saptanması, sonucuna göre bir karar verilmesi gerekir. (YKD. 1998/7-1045)

21.HD.02.10.1997,    5684-5979

 

Sürekli işgöremezlik oranında her artış ayrı bir olgudur. Anılan olguların oluştuğu günden zamanaşımının işlemeye başlayacağı Yargıtay’ın oturmuş ve yerleşmiş görüşlerindendir.

Zararlandırıcı sigorta olayına uÄŸrayan işçide oluÅŸan %42 sürekli iÅŸgöremezlik oranının tarihi 20.6.1987, yeniden belirlenen %63 oranının tarihi ise 17.4.1998’dir. Sürekli iÅŸgöremezlik oranında her artış ayrı bir olgudur. Anılan olguların oluÅŸtuÄŸu tarihten itibaren zamanaşımının baÅŸlayacağı Yargıtay'’n oturmuÅŸ ve yerleÅŸmiÅŸ görüşlerindendir.  Zira  tazminat  hesabının meslekte  kazanma güç kayıp oranlarının arttığı tarih dikkate alınarak yapıldığı hukuksal gerçeÄŸi ortadadır. Hal böyle olunca BK. 125. maddesinde öngörülen 10 yıllık zamanaşımı, haksız fiilin vuku bulduÄŸu tarihten deÄŸil, sigortalıda oluÅŸan sürekli iÅŸgöremezlik oranının oluÅŸtuÄŸu tarihten baÅŸlaması gerektiÄŸi açıktır. Mahkemece bu maddi ve hukuki olgular gözönünde tutulmaksızın ve özellikle sürekli iÅŸgöremezlik oranlarının oluÅŸtuÄŸu tarih itibariyle davada 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolmadığı gözetilmeksizin yazılı ÅŸekilde hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir. O halde davacının bu yönleri amaçlayan temyiz itirazları kabul edilmeli ve hüküm bozulmalıdır.

21.HD.23.03.1999,  E.1998/9048 – K.1999/1982

 

İşgöremezlik derecesinde her artış yeni bir zamanaşımının başlangıcıdır.

Zamanla artan meslek hastalığında her artış tarihinin yeni bir zamanaşımının başlangıcı sayılması ve maluliyet derecesine göre oluşan gelir kaybının on yıllık zamanaşımına uğramayan miktarının tahsiline karar verilmesi gerekir.

HGK.18.10.1970,  E.1970/9-26 - K.635 K.

 

Sürekli işgöremezliğe ilişkin maddi ve manevi tazminat hakkı hüküm altına alındıktan sonra, artan işgöremezlik derecesi için yeniden manevi tazminat istenebilir.

İşyerinde çalışmakta iken meslek hastalığına yakalanan davacı, daha önce açtığı tazminat davasında %40 maluliyet üzerinden tazminat aldığını, oysa maluliyetinin %70’e yükseldiğini ileri sürerek bu orana göre maddi ve manevi tazminata hükmedilmesini ve fazla haklarının saklı kalmasına karar verilmesini istemiş, Mahkeme manevi tazminat isteğinin reddine karar vermiştir.

Özel Dairece dosya incelenmiş aşağıdaki karar verilmiştir:

Davacı daha önce %40 malul kaldığını ileri sürerek maddi ve manevi tazminat isteÄŸinde bulunmuÅŸ ve %40 üzerinden gerçekleÅŸen hakkı hüküm altına alınmıştır. Bu tarihten sonra malullük derecesi %70’e yükselmiÅŸtir. Davacı bu defa malullük derecesindeki artış oranındamanevi tazminat istemiÅŸtir.O halde, davaya bakılarak artan kısım için iki tarafın mali ve içtimai durumlarına göre manevi tazminat takdir edilmesi gerekirken, davanın reddedilmesi usule ve kanuna aykırı olup, bozulmasına oy birliÄŸiyle karar verilmiÅŸtir.

(İş Hukuku Dergisi, 1971/Mart, sayı:25, sf.6)

9.HD.20.10.1970,    6410-10871

 

Artan işgöremezlik nedeniyle açılan davada 10 yıllık zamanaşımının başlangıcı işgöremezlik artışının hekim raporu ile tespit edildiği tarihtir.

Davacı,meslek hastalığı sebebiyle tazminat istemiştir. Davalı, diğer savunmaları yanında zamanaşımı savunmasında bulunmuştur. Mahkeme, meslek hastalığının tespit edildiği tarih ile davanın açıldığı tarih arasında 10 yıldan fazla bir süre geçmiş olması sebebiyle davayı reddetmiştir.

Dosyadaki belge ve bilgilere göre davacının meslek hastalığı ilk defa 25.11.1955 tarihinde tespit edilmiştir. Malullüğü %10’dur.

Davacının ikinci muayenesi  22.8.1956 tarihinde yapılmış ve aynı meslek  hastalığından ötürü   malullük   derecesinin   %40   oranına   yükseldiÄŸi   görülmüştür.  Bu  duruma  göre  davacının  %10 malullüğünü gerektiren ilk muayenesinden baÅŸlayarak 10 yıl geçmiÅŸ olduÄŸu için %10 malullüğünün sebep olduÄŸu gelir kaybını zamanaşımı sebebiyle istemesi mümkün deÄŸildir. Kararın bu yöne iliÅŸkin kısmı doÄŸrudur.

Ancak davacının ikinci muayene tarihinden itibaren tespit edilen yeni malullüğünün sebep olduğu gelir kaybı için yeniden 10 yıllık zamanaşımı cereyan eder. İkinci muayene tarihi ile dava tarihi arasında henüz 10 yıllık süre geçmemiştir. O halde davacının yeni malullüğünün, yani %30 oranındaki malullüğüne göre gelir kaybını kapsayan dava incelenmeli ve varılacak sonuç uyarınca bir karar verilmelidir.

Mahkemenin zamanaşımı sebebiyle isteğin tümünü reddetmesi usul ve kanuna aykırıdır.(İş Hukuku Der.1972/Mayıs-Haziran,sayı: 30-40,sf.12)

9.HD.30.06.1969,   2336-7539

 

İş kazası sonucu malul kalmış bir işçi, işverene karşı açtığı davada tazminat kararı aldıktan sonra maluliyet derecesinin artması halinde, artan kısım için yeniden tazminat davası açılabilir.

Davacı, davalının işyerinde 20.11.1962 tarihinde iş kazası geçirmiş, %11 işgöremezlik oranına göre tazminat istemiş ve hakkını almıştır. Bundan sonra S.S.Kurumu’nca yapılan muayenesinde malullüğünün %32’ye yükseldiğinin tespit edilmesi üzerine davacı yeni bir dava açmış, davalının kesin hüküm savunmasını kabul eden mahkeme davayı reddetmiştir.

Kesin hükümden söz etmek için usul hükümlerine göre tarafların, dava değerinin (müddeabihin) ve sebebin aynı olması gerekir. Gerçekten her iki davada taraflar ve sebep aynı olmakla birlikte dava konusu (müddeabih) aynı değildir. Davacı ikinci davasında %11 ile %32 arasındaki malullük farkının gerektirdiği tazminat istemiştir.

O halde davacının tazminat isteği incelenmeli ve varılacak sonuç uyarınca bir karar verilmelidir. (İş Hukuku Der. 1971/Nisan, sayı:26, sf.11)

9.HD.30.01.1967,  11434-670

Manevi tazminatın bölünmezliği nedeniyle ancak bir defa istenebilir.

Ancak zararın oluşumunda değişiklik ve daha ağırlaşmış bir durum (maluliyet derecesinde artış) olmuşsa, her olgunun ayrı olması nedeniyle birden fazla dava açılması olanaklıdır.

Dava haksız eylem nedeniyle uÄŸranılan manevi zararın ödettirilmesi istemine iliÅŸkindir. Davacı yaralanması nedeniyle  manevi tazminat istemiÅŸ; daha sonra yaralanma derecesinin deÄŸiÅŸtiÄŸinden bahsederek ikinci bir dava daha açıp yeniden manevi tazminat istemiÅŸ; Mahkemece ilk dava  ile ikinci dava birleÅŸtirilmiÅŸ; böylece iki dava dilekçesi ile miktarlar deÄŸiÅŸik olmak üzere iki ayrı manevi tazminat isteminde bulunulmuÅŸtur. Mahkemece ilk davadaki istem konusunda kısmen kabul kararı verilmekle birlikte, sonradan açılan dava için olumlu veya olumsuz bir  karar verilmemiÅŸtir.

Medeni Kanunun 47. maddesinde yaralanan kişinin manevi tazminat da isteyebileceği hükme bağlanmıştır. Manevi tazminatın kişinin ruh ve vücut bütünlüğünün bozulması, sosyal kişilik değerlerinin saldırıya uğraması gibi durumlarda istenebileceği yasal ve yerleşmiş yargı kararlarıyla kabul edilmiştir. Manevi tazminatın zararlandırıcı bir olay nedeniyle ancak bir defa istenebileceği, bu tazminat türünün bir gereğidir. Diğer bir anlatımla hukuk sisteminde manevi tazminatın bölünmezliği kabul edilmiş bulunmaktadır. Ancak zararlandırıcı eylem sonunda zararın oluşumunda değişiklikler, bu bağlamda daha ağırlaşmış durumların meydana gelmesi durumunda her olgunun ayrı olması nedeniyle birden fazla dava açılması olanaklıdır.

Somut olay itibarıyla davacının yaralanmasından sonra alınan 13/10/1995, 2/7/1996, 5/7/1996, 11/9/1996, tarihli raporlara göre uyluk kemiği kırılması, omuz ve kürek kemiği yaralanması tespit edildiği, sağ bacakta iki santimetre kısalma olduğunu, kalça başında kan dolaşımı bozukluğu tespit edildiğini bu yaralanmaları nedeniyle Hamburg Çalışma Sağlık ve Sosyal Hizmetler İdaresi tarafından davacının %30 sakatlık derecesi olduğunun belirlendiğini belirtmiş ikinci davada ise 19/10/1997 tarihli rapora dayanılmış bu raporda sağ uylukta hareket kısıtlılığı belirlenip, ağrının artması durumunda yapay kalça yerleştirilerek takviye düşünüldüğü belirtilmiştir. İkinci raporda zararlandırıcı durumun ağırlaşması durumunda ikinci davanın da kabul edilmesi düşünülebilir.

O halde mahkemece yapılacak iş, birleştirilen dosyayı getirterek, raporları değerlendirmek, iki raporda belirtilen arazların farklı olduğu, ikinci rapordaki belirlemenin daha ağır sonuç doğurduğu anlaşıldığı takdirde yukarıda anılan ilkelere göre karar vermekten ibaret olup, birleşen dosya konusunda olumlu veya olumsuz karar verilmemiş olması usul ve yasaya aykırı bulunduğundan kararın bozulması gerekmiştir.

4.HD.04.10.2001   E. 2001/7309 - K. 2001/9031

 

Maluliyet oranında bir artma olduğu taktirde, bu durum yeni bir olgu olup artan miktar için ayrı bir dava açılabilmesi mümkündür. Artan maluliyet farkı için ayrıca manevi tazminat da istenebilir.

Dava, meslek hastalığı sonucu sürekli iÅŸ göremezliÄŸe uÄŸrayan davacı isçinin maddi ve manevi zararının giderilmesi istemine iliÅŸkindir. UyuÅŸmazlık, 18.01.1994 tarihli rapora göre belirlenen %71 sürekli iÅŸ göremezlik oranı bakımından davalının zaman aşımı definin yerinde olup olmadığı noktasında toplanmaktadır. Meslek hastalığı yada iÅŸ kazası nedeniyle belirlenen maluliyet oranında bir artma olduÄŸu taktirde, bu durum yeni bir olgu olup artan miktar için ayrı bir dava açılabilmesi mümkündür. Meslek hastalığından kaynaklanan tazminat davalarında zaman aşımı süresi Borçlar Kanununun 125. maddesi gereÄŸince 10 yıldır. Somut olayda davacının %71 oranındaki iÅŸ göremezliÄŸi 19.1.1994 tarihinde belirlenmiÅŸ ve bu oran üzerinden SSK tarafından sürekli iÅŸ göremezlik geliri baÄŸlanmış böylece zarar oluÅŸmuÅŸ ve zaman aşımı iÅŸlemeye baÅŸlamıştır. Hal böyle olunca da 27.3.2006 tarihinde %74,80 iÅŸ göremezlik için açılan manevi tazminat davasında ilk belirlenen %73'lük bölüm için 10 yıllık zaman aşımı oluÅŸtuÄŸundan, yeni bir olgu olan artma miktarı diÄŸer bir deyiÅŸle %3,80 fark maluliyet için manevi tazminat takdir etmek gerekirken, zararın ancak Ankara Meslek Hastalıkları Hastahanesinin 17.3.2006 tarihli cevabi yazılarıyla öngörülebilir ve istenebilir hale geldiÄŸinden bahisle %74,80 iÅŸ göremezlik oranına göre manevi tazminat takdiri usul ve yasaya aykırı olup bozma nedenidir... ) gerekçesiyle bozularak dosya yerine geri çevrilmekle, yeniden yapılan yargılama sonunda, mahkemece önceki kararda direnilmiÅŸtir.

Hukuk Genel Kurulunca incelenerek direnme kararının süresinde temyiz edildiği anlaşıldıktan ve dosyadaki kağıtlar okunduktan sonra gereği görüşüldü:

Tarafların karşılıklı iddia ve savunmalarına, dosyadaki tutanak ve kanıtlara, bozma kararında açıklanan gerektirici nedenlere göre, Hukuk Genel Kurulu'nca da benimsenen Özel Daire bozma kararına uyulmak gerekirken, önceki kararda direnilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Bu nedenle direnme kararı bozulmalıdır.

 

HGK.12.03.2008   E. 2008/21-245   K. 2008/249